www.sabahyıldızı.com
  Ana sayfa
 

Derviş Sevin İRENA MELİKOFF Araştırmacı,yazar ve Türkolog Prof.Dr.İrena Melikoff'un yaşamı ve çalışmaları ilgili bazı kersitler aktarmaya çalışacağım. Öncelikle İrana Melikkof kimdir onu izah etmeye çalışayım.İrana Melikoff'un babası Azarbaycanlı bir azeri Türkü'ü annesi ise Rus asıllıdır. 1917 tarihinde Rusya'da meydana gelen kızıl devrimin ilk günü Azarbaycan'ın Bakü şehrinde 40 odalı bir köşkte dünya'ya gelmiştir.Petrol işleriyle uğraşan babası Ekim 1917 devrimi nedeniyle önce fillandiya'ya göç eder daha sonra aile Fillandiyadan Fransaya göç ederek Paris'e yerleşirler. İrena Melikoff daha 14 yaşındayken Paristeki babasının kütüphanesine giderek Hafız divanını,Ömer hayyamı ve Sadi Şiraziyi okur. İrena Melikoff önce Paris Ecola nationele des langues orientales'in Türkçe bölümünü 1941 de bitirdikten sonra aynı okulda Fransızca bölümünü 1953 te bitirir. Aynı zamanda sorbon üniversitesinde okuyan Melikoff bu üniversiteden 1954 yılında mezun olduktan sonra Pariste ilmi araştırmalar milli merkezinde araştırmacı olarak çalışmaya başlar. İrena Melikoff başarılı çlışmaları sonucunda 1968 yılında Profesörlüğe yükselir ve sterasbour üniversitesi beşeri bilimler fakültesine bağlı Türkoloji araştırmaları enstütüsünün yönetimine getirilir. İrena Melikoff 1971 de osmanlı öncesi ve osmanlı milletlerarası etüdler kurucuları arasında yer alır.Türk kültürü ve edebiyatına yaptığı katkılardan dolayı dönemin Türk hükümeti tarafından 1973 de kendisine şeref diploması verildi ve 1982 de Türk tarih kurumu şeref üyeliğine seçildi. Eski Anadolu türkçesinin dinsel destansı edebiyyat metinleri üzerinde çalışmalar yaptı.Alevilik ve bektaşilik konularını büyük bir özveri ve titizlikle işledi.İrena Melikoff safevilerle ilgili çalışmalar yaparak profesör Adnan adıvar'dan dersler aldı.Ünlü İslam araştırmacısı Louis Massingnon onu sufiliği araştırmaya yönlendirildi.Ayrıca Fuat köprülü ve Ömer Lütfü Barkan gibi bilim adamlarıyla yakın dostluk kurarak çalışmalarını genişleterek sürdürdü. Türk destanları üzerine çalışmalarını sürdüren Melikoff Mistisizmi öğrenmek isterken Alevilikle tanışır ve bu öğretiden çok etkilenen İrena Melikoff çalışmalarını Alevilik ve Bektaşilik üzerinde yoğunlaştırmaya başlar.1970 yılından bu yana yayınlanan ve önemli bir Türkoloji dergisi olan Turcicanın kurucu üyesi olan Melikkof Ünlü Türk matematikçi Salih Zeki'nin oğluyla evlendikten sonra bir süre Türkiye'de yaşamıştır. Gelin bundan sonraki kısmı İrena Melikoff'un anlatıklarından öğrenelim.Evliliğim nedeniyle ilk kez 1941 yılında Türkiye'ye gelmiştim.Bir süre Türkiye'de kaldıktan sonra yeniden Fransaya döndüm.Yıl 1969 yeniden Türkiye'deyim.İstanbul'da dolaşırken Hacı Bektaş-ı Veli'nin gecesi ilanını gördüm ve zaman kaybetmeden bu geceye katılmaya karar verdim.Arkadaşlarımla gecenin yapılacağı mekanın önüne geldiğimizde yanımdakiler bana bunlar Alevidir biz buraya giremeyiz deyince bende arkadaşlarıma siz korkuyorsanız ben buraya yanlız gireceğimi söyledim.O geceye katıldıktan sonra benim bu felsefe üzerinde yapacağım 30 yıllık çalışma yolculuğum'da başlamış oldu. Hacı Bektaş-ı Veli gecesine katıldıktan hemen sonra Hacı Bektaş Türbesini ziyarete gittim.Böylerce bilmediğim güzel bir dünyayı keşfetme imkanına kavuştum.Bu dünya Alevi,Bektaşi Ozanları'nın dünyasıydı.Ziyaretimin ertesi günü olağan üstü bas sesi olan bir ozan'a rastladım.Bu ozan cezveye yakın nefesler söyleyen Feyzullah Çınar'dı Kendisinden daha önce dinlediğim bir nefesi okumasını istedim.O gün yıldırım çarpmış gibiydim.Duygularım alt üst olmuştu adeta resmi Türkiye'yi ayrı bir çizgide yaşayan ve bilinmeyen bir Türkiye'yi keşvediyordum. Tesadüfler karşılaşmalar ve araştırmalar Prof.Dr.İrena Melikoff için bir dönüm noktası olacak ve Melikoff'un araştırmaları Alevilik ve Bektaşilik üzerinde yoğunlaşacaktı.İnsanlara başka bir dünya'nın kapılarını aralayacak Alevi ve Bektaşi'leri kendi kökenleriyle ilişkilendirecek ve kendi kendileriyle tanıştırmaya devam edecekti.Melikoff kalan yaşamının tamamını Alevi,Bektaşi öğretisi üzerinde yoğunlaştırmış ve adeta geri kalan hayatını bu çalışmalara adamıştı. Atatürk'e de büyük bir hayranlık duyan İrena Melikoff Ömer Lütrfü Baran ve Fuat Köprülü'nün katkılarıyla Türk-İslam'ın köklerine inen araştırmalara yöneldi. Türk İslan batını edebiyatında yoğunlaşan ve orada Bektaşilikte derinleşirken Alevilikle'de tanışınca temel çalışması Alevilik ve Bektaşilik oldu.Bu anlamda yağtığı çalışmalarla ilgili akademik değeri olan bir çok eser bırakmıştır.Ahmet Yesevi,Feyzullah Hurufi,Seyid Nesimi üzerine yaptığı incelemelerini Uyur idik uyardılar adlı eserinde toplamıştır.Hacı Bektaş ve efsaneden gereçeğe adlı eserleri dünyaca tanınmış eserlerdir. İrena Melikoff şöyle diyor .Aleviler'in bir ceminde bulunuyordum Bir Türk dost bana bu gördüklerinize inanırmısınız deyince bende benim rolüm inanıp inanmak değildir gözetlemek ve anlamaya çalışmaktır diye yanıtladım.Manevi olarak Alevi ve Bektaşilerle yakınlaşmam benim ruh ufkumu genişletti.İyiliğin ve hoşgörü'nünün hala yaşam bulabildiği dinler üstü genişliklere yükselmemi sağlamış oldu.İrena Melikoff Muharremin 11 günü 8 Ocak 2009 da 92 yaşında hayata veda etmiştir.İnsanlığa ışık tutan bu ünlü bilim kadınının mekanı cennet olsun.Kay.B.l.a.sy.1977ve a.b.tk.
ALLAH İLE ALDATMANIN YOLUNU KESEN LİDER Sizlere Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk'ün kaleme aldığı ve çok çarpıcı gerçeklere vurgu yaptığı makalesine kendi yorumumu'da katarak yazmak istiyorum. Hoca yazısında şöyle diyor.Atatürk İslama değil İsamı araç olarak kullananlara karşıydı.Onun darbe vurduğu yapı içte bu ikincisidir.Tarih onu er geç itiraf edecektir.Ama korkarım'ki iş işten geçmiş olacaktır.Sayın Yaşar Nuri Hocanın'da vurguladığı gibi Atatürk hiç bir zaman ne dine dene gerçek dindara karşıydı. Öztürk,Atatürk dini kendi şahsi çıkarları doğrultusunda yanlış yorumlayarak din üzerinden çıkar sağlayanlara karşıydı.Bunu bilen bağnaz ve yobazlar boş durmayarak Atatürk'e karşı çeşitli entrika ve karalama kampanyalarına giriştiler. bu bağnaz düşünce bazı kimseler tarafından hala sürdürülmektedir.Atatürk şu iki zümre tarafından dine karşı gösterildi.1-Dinin gerçeklerine karşı çıkanlar.2-Dinin tümüne karşı çıkanlar.Türkiye'nin en acı en kahırlı talihsizliklerinden biri'de budur.Burada bir birine yüz seksen derece ters iki zihniyet Türkiyenin aleyhine büyük tahribatlar açacak bir noktada,maalesef akıl almaz bir birliktelik sergilemiş bulunuyorlar. Birileri dinin varlığından birileri dinin gerçeklerinden rahatsız oldukları için Atatürk'ü dinsizleştirmek istemiştir.İlginç olan bu iki tipin aynı söylemlerle ortaya çıkmalarıdır.Yaşar Nuri hoca'nın bu son cümlesi oldukca çarpıcıdır. Öztürk hoca,Her iki tipin'de maksadı Atatürk'ü kçük düşürmek,böylece onun getirmiş olduğu demokrasi ve Cumhuriyet ilkelerine zarar vermektir.Bu iki zihniyet Türkiye'nin ve Türk insanının Tarih sahnesinde güçlü olmasını istemeyen dış unsurlar tarafından sürekli olarak beslendi. Kilise'nin bütün mezheplerine göre İslam bir zındıklık hareketidir.Gerçek vahye dayanmaz.Devşirme bir dindir.Hatta şeytani bir dindir.Luther'e göre Kuran hırıstiyanlığı yıkmak için şeyta'nın Muhammed'e öğrettiği bir şer ürünüdür.Hz.Muhammed ise peygamber değil ,İsa mesihin misyonunu baltalamak isteyen bir deccaldır. Prof.Dr.Yaşar Nuri hoca yazısında hırıstiyan misyonerleri yermiş ve bütün gayri müslim mezheplerin islama karşı olduklarına vurgu yapmıştır.Öztürk hocanın bu tespiti doğrudur ancak ben diğer semavi dinlere mensup tüm insanların İslama düşman olduklarını düşünmüyorum.Nasıl'ki bizdeki tutucu bağnaz insanlar islam olmayan diğer semavi dinlere mensup olan insanlara kafir,küfar yaftası yapıştırıyorlarsa o dinlere mensup bazı yobaz ve bağnazlarda islamiyet hakkında yanlış görüş ve düşünceler ortaya atmaktadırlar.Kafir sadece Allah'ın varlığına ve birliğine inanmayanlara denir.Oysa diğer semavi dinlere mensup olan insanlar'da Allah'ın birliğine ve varlığına inanmaktadırlar.İslam en son ve hak dindir.Diğer üç semavi dinin'de hak olduğu Kuran ayetlerinde vurgulanmaktadır. Yaşar Nuri hocanın bu konudaki son sözleri şöyledir.Mustafa Kemalden rahatsız olan din istismarcılarına göre Mustafa Kemal'de deccaldir.Yani emperyalist zulüm odaklarının Hz.Muhammed ve Mustafa Kemal'e verdikleri ortak sıfat aynıdır.Emperyalist batı için Cenab-ı Muhammed Mustafa deccaldir.Emperyalist batı ile iş birliği yapanlar için ise gazi Mustafa Kemal deccaldir.Evet tarih ve talih ,İslam'ın muazzez peygamberine deccal diyenlerle onun dininin mabetlerine haç takmak isteyenlere engel olan Mustafa Kemal'e deccal diyenleri bir çıkar noktasında birleştirdi. Yıkıcı bir iş birliğiyle Türkiye'nin ve Müslümanların başına müsallat etti.k.ab.tk.
NEYZEN TEEVFİK Asıl adı Tevfik Kolaylı olan Neyzen Tevfik 14 Haziran 1879 tarihinde bodrumda doğdu.Neyzen Tevfik'in babası Bafranın kolaylı ailesinden olduğu için Kolaylı soy adını almıştır.Taşlama türünün en önde gelen isimlerinden olan Neyzen Tevfik taşlama türü kitapları'nın yanısıra çeşitli taksimler ve nihavent saz semaisi ile şehnazbuselik saz semailerininde bestecisidir.Tevfik daha yedi yaşındayken çarşıda dolaşan eşkiyaların insan başlarını taşıdığını gördüğünden dolayı sara hastalığına yakalanmış ve zaman zaman sara nöbetleri geçirmiştir. Ailesinin yaşadığı İzmir Urlada bir neyzenden ders alarak kendisini geliştirdi.Neyzen Tevfik bir ara İzmir iddadisinde okuduysa'da bu okulu bırakarak kendi kendisini yetiştirmeye çalıştı. Mehmet Akif Ersoydan Farsça öğrenen Tevfik İzmir Mevlevihanesine girdi.Bir süre sonra İstanbul'a yerleşen Neyzen Tevfik Galata mevlevihanesinin yanısıra Kasımpaşa Mevlevihanesinde'de çalışmalarını sürdürdü.Daha sonra Fatih medresesinde dört yıl okuyan Tevfik 1902 yılında bektaşi tarikatine girip bektaşi oldu. Neyzen Tevfik sütlüce tekkesinin dede babası olan Münir babaya bağlandı.Şiire ilgi duyan Tevfik Mehmet Akif Ersoy ve Şair Eşreften etkilendi.Neyzen Tevfik daha sonra Mısıra giderek bir süre burada kaldı.Eşref'in çıkardığı Deccal dergisinde II Abdulhamit'i eleştirdiği için gıyabında yargılanarak idama mahkum oldu. İkinci meşrutiyetin ilanıyla 1905 yılında ,İstanbul'a geri döndü.Düzenli bir işte çalışmayan Neyzen Tevfik askerliğini yaparken kurulan müzeye katkıda bulundu.Cumhuriyet döneminde geçim sıkıntısını azaltmak için Belediye konservartuarında kendisine görev verildi.Neyzenlikteki ustalığına rağmen yergi ve taşlamalarıyla ünlendi. Toplumdaki haksızlıkları yermek suretiyle dile getiren Neyzen Tevfik siyasetin yanısıra dini baskılar ve çıkarcılık gibi konuları'da eleştirerek şiirlerinde işledi. 1946 yılında basın yararına yapılan konserde yaptığı taksimlerle izleyenleri büyülemişti.Konserden önce onun çaldığı neyi merak edenler konserden sonra yaptıkları yorumlarda onu dinlemenin bir şans olduğu fikrinde birleştiler.Neyzen Tevfik Toplumsal kural ve baskılara aldırmadan derbeder olmuş yaşamını sürdürmeye devam etti.Kendisini alkole verdiği için bir süre hastahanede tedavi gördü. Aksaklık ve haksızlıkları hiç çekinmeden yazılarına ve şiirlerine yansıtan bir kişiliğe sahipti.Gerek II Abdulhamit dönemindce gerekse sonraki dönemlerde görmüş olduğu eksikler ve aksaklıklar ile ilgili hicivler söyledi. Baskıları,yobazlığı,din ve mezhep ayrımcılığını,İnsanlar arasındaki eşitsizlikleri,çıkarcı politikaları,yararsız özentili davranışları şiddetle kınadı. Neyzen tevfik yaşamın acılarını toplumdaki zorluklarını konu ettiği hicivlerinin yanı sıra bunlardan bazılarını sövgüye varan yergileri zihinlerde yer etmiştır.Nükteleri fıkralaşmıştır.Nefi ve Eşreften sonta Türk edebiyatının üçüncü ve en önemli temsilcisidir.1949 yılında dostlarından İhsan Ada Neyzen Tefvik'in bazı eserlerini onun gözetiminde Azab-ı mukaddes adlı kitapta toplamıştır. Neyzen Tevfik 1951 yılında onu afettim adlı filmde önemli bir rolde oynamıştır.Ayrıca ağlayan şarkı isimli başka bir filmde Suzan Yakar'la birlikte rol almıştır.1952 yılında arkadaşları ve dostlrının ısrarı üzerine şehir komedi tiyatrosunda jubilesi yapılmıştır. 1930 yılında İstanbul belediyesi tarafından kendisine bağlanan maaştan başka düzenli bir geliri olmamıştır.Tevfik neyzenliğinin yanısıra şiirleri ve fıkralarıyla'da ünlüdür.Yaşamı boyunca dünyanın malına mülküne paraya pula önem vermeyen Neyzen Tevfik Türkiye Cumhuriyewtinin kurucusu Mustafa Kemeli çok sevdiği söylenmektedir.Mustafa Kemal vefat etikten sonra günlerce evinden çıkmadığı söylenmektedir. Neyzen Tevfiğpe ait olan bazı eserler şunlardır.Hiç, Azab-ı mukaddes,Nihavent saz semaisi,Şehnazbuselik saz semaisi,taksimler ve taş plak adlı eserlerdir.ayrıca Padişahcılık,Hamam sefası ve kırk yıllık ölü gibi fıkra kitakları mavcuttur. Neyzen Tevfik 28 Ocak 1953 yılında 74 yaşında İstanbul beşiktaşta vefat etmiştir.Cenazesine çok sayıda seveni katılmıştır.Ky.b.lrs.
 
  Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol