www.sabahyıldızı.com
  Tarih sayfasından
 
HAZIRLAYAN:DERVİŞ SEVİN (DERSİM İSYANI VE DİĞERLERİ)Tarihin derinliklerine indiğimizde bir çok isyan soy kırım ve kanlı hesaplaşmayla karşılaşıyoruz.her ayaklanmanın kendisine göre bir öyküsü ve nedeni vardır.Bu yazımda ağırlıklı olarak 1937 sonlarında başlayarak 1938 yılının Ağustosun'da sona eren ve tarihe Dersim İsyanı olarak geçek olayları yazmaya çalışacağım.Bu olayları yazarken bazı yazılı kaynaklardaki bilgilere baş vurmak gereğini duydum.Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışmaya açılan Kürt sorunuyla ilgili söz alan CHP Milletvekili ve Genel Başkan yardımcısı Onur Öymen konuyla ilgili yaptığı konuşmada artık analar ağlamasın dedikten sonra 1937-38 tarihleri arasında Desimde(Tunceli) meydana gelen olaylar ve bu olayların daha sonra katliama dönüşerek bastırılması şeklini onaylar nitelikte sözler sarfetmesi tepkilere neden olmuştur.Öymen'in bu sözlerine başta Başbakan Recep Tayip Erdoğan olmak üzere bazı CHP Millet vekilleri ile sivil toplum kuruluşları tarafından sert tepki gösterilmiştir.Öymen'in yetmiş yıl önce meydana gelmiş olan bu hadiseyi kaşımasının nedeni anlaşılmamıştır.Öymen'in bu sözlerine çok sert tepki gösteren Tunceliler onun posterlerine Hitler bıyığı ve gamalı haç ekleyerek Ankara, İstanbul ve Tunceli'de bir çok yere asmışlardır.Bu tepkiler üzerine Öymen sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyerek halktan özür dilediğini açıklamıştır.Özür dilemek erdemdir ancak siyasetçiler konuştukları zaman ağzından çıkan kelimelere azami ölçüde dikkat etmek zorundadırlar.Çünkü siyasetçiler toplumu temsil eden kimselerdir.Onur öymen daha sonraki konuşmasında istifa etmeyeceğini söyleyerek biz CHP lilere düşen Atatürk'ün icraatlarına ve fikirlerine sahip çıkmaktır diyerek yapılanları Atatürk ile bağlantılı gösterip kendi gerçek düşüncesini gizlemeye çalışmıştır.Onur öymen Atatürk'ü tam olarak anlamış değildir bu nedenle Atatürk'ü iyi analiz etmesi gereklir.Atatürk hiç bir zaman gidin sivil masum köylüleri öldürün talimatı vermemiştir.Çünkü Atatürk diktatör değildir öyle düşünmüş olsaydı Cumhuriyeti kurmazdı kendisini hükümdar ilan eder ve ülkeyi demir yumrukla yönetirdi.O dönem Cumhurbaşkanı olan Atatürk Dersimde yaşanan huzursuzluğun giderilmesi için talimat vermiştir ancak gidin masum köylülere zarar verin talimatını vermemiştir.Cephede düşmanla savaşmanın dışında kendi ülkesindeki masum insanlara karşı asla katı tutum içerisine girmemiştir.Bunun dışında kendi çevresinde bazen kontrolden çıkan üst düzey kimseler olmuştur.Bu insanlar yine Atatürk'ün talimatıyla yargılanarak cezalandırılmışlardır. Atatürkçü görünen Onur öymen'in bu olayı Atatürk ile ilişkilendirmesi ve haklı göstermesi esef vericidir.Dersimdeki huzursuzluğun sonlandırılması işiyle görevlendirilen General Abdullah Akdoğan Yöredeki feodal yapıdan kaynaklanan huzursuzlukları çözmede başarısız olunca başarısızlığını örtmek için silahsız masum köylülere yönelerek onları katletmiştir.General Alpdoğan bunları yaparken elbetteki dönemin Genel kurmay başkanın ve diğer üst düzey yöneticilerin bilgisi dahilinde yapmıştır.Dersim katliamı 1938 yılının haziran,,temmuz aylarında yapılmış ve 7 ağustos 1938 de sona erdirilmiştir.Onur Öymen nasıl olurda bu yapılanları Atatürk'e mal eder çünkü Atatürk o dönemde çok ağır hastaydı ve dolma Bahçe sarayında doktorların gözetiminde hasta yatağında yatıyordu.Yapılan katliamlardan Atatürk haberdar edilmemiştir.Atatürk'ün ağır hasta olmasını fırsat bilen dönemin bazı devlet adamları Dersimde böyle bir katliamı gerçekleştirmişler.Tuncelilerin Onur Öymen'i Hitlere benzetmelerini mazur görmemiz gerekir.1937'nin sonlarında başlayarak 1938 Ağustosunda sona eren bu olaylar elbetteki nedensiz değildir.Olayların ilk fitili bölgede görevli askeri birlikler köylerde baskı uygularken bir üsteğmenin bir köylü kadına tecavüz etmesi ve tecavüz eden üsteğmenin kadının kocası tarafında vurularak öldürülmesiyle başlamıştır.Toplumsal hadiselerde silahlı mücadele yine silahlı guruplara karşı yürütülür sivil masum insanlara karşı yürütülmez.Tüm dünya'da devlet güçleri sadece kendisine karşı silah kullanan unsurlara karşı silahlı mücadele verirler,sivil halk her zaman devletin koruması altında tutulur ve onlara zarar gelmesi önlenir.Dersim olayında'da sivil halk korunmalıydı,masum insanlar zarar görmemeliydi ancak o olaylarda en çok zarar gören masum köylüler olmuştur.Sarp ve kayalıklarla dolu olan bölgede yoksulluk ve feodal yapıdan kaynaklı bazı ufak çete guruplarının dışında devlete karşı hiç bir zaman tolu baş kaldırı yada isyan olmamıştır.Bahse konu çetelere karşı başarısız kalan General Abdullah Alpdoğan yerleşim yerlerine yönelerek masum köylülere zarar vermiştir.Köylerinden,mezrelerinden alınan insanlar kadın,çocuk,yaşlı demeden bir alana toplantıldıktan sonra sorgusuz,sualsiz makinalı tüfeklerle taranarak,süngülenerek öldürüldükten sonra bazılarının üzerine gaz dökülüp yakılman suretiyel bazı ölülerde Munzur suyuna atılarak ortadan kaldırılmışlar.1938 Dersim olaylarında yaşamını yitiren insan sayısı resmi kayıtlara göre 13,680 kişidir.Bu rakkamlar gerçeği yansıtmamaktadır.Öldürülen masum sivillerin sayısı bu rakkamların çok üstündedir.Hepimizin bildiği gibi Dersim(Tunceli) bölgesinde yaşayan nüfusun • Alevi vatandaşlardan oluşmaktadır.Bu nedenle kanlı dersim olayı halk arasında Alevi katliamı olarak geçmektedir.Dersim olaylarından sonra 12 bin kişi sürgüne gönderilmiştir.Bunların bir kısmı karadeniz Gümüşhane yöresine bir kısmı Akdeniz bir kısım aileler ege yöresi izmir selçuk gibi yerlerde zorunlu ikamete tabi tutulmuşlar.Olayların çıkmasına sebep olarak gösterilen Dersimli Kureyşan aşiretinden Seyit Rıza ve bir kaç arkadaşı Elazığ buğday meydanında gece fenerlerin ışığında idam edildikten sonra bilinmeyen bir yere defnedilmişler.Bu insanların nereye gömüldükleri hala bilinmemektedir.Bir çok yazar,çizer Dersim katliamını devletin aktardığı şekiliyle yazmaktadırlar. bunlardan birini aşağıda yayınlıyorum.
DERSİM İSYANLARIYLA İLGİLİ ANSİKLOPEDİK BİLGİ:Dersim ve çevresinde XIX-XX yüz yılları arasında devlete karşı girişilen eylemler anlatılmaktadır.Tazminattan önceki dönemlerde Dersim ve çevresinde aşiretlerin yaşaması nedeniyle İmparatorluğun öteki bölgelerine nazaran bu bölgeye bazı ayrıcalıkların tanınması sebebiyle ocaklık ve yurtluk adı verilen yöntim biçiminin başındaki ağaların beylerin ve dedelerin yerel etkinlikleri dışında bazı resmi ünvanları da kazanmaları sonucunda çok daha güçlü duruma gelmiş oldular.Tazminatın doğu anadolu da uygulanması sırasında merkezi yönetime karşı bağlılığını güçlendirmek amacıyla 1847 de Hozat merkez olmak üzere Dersim sancağı adı altında Erzurum eyaletine bağlandı.Ağalık beylik dedelik ocaklık sistemine bağlı olan bölge halkı yeni düzene karşı direndi.Hükümet bu durum karşısında düzeni sağlamak vergi ve asker toplamak için aşiret reislerine rütbe ve nişanlar dağıtarak onları elde etmeye çalıştı.Devlet otoritesinin bölgede yeygınlaştırmasından rahatsız olan aşiret reisleri toplu halde ayaklandılar.Yaklaşık bir yıl süren bu direniş hükümet tarafından bastırıldı.Bu ayaklanmanın başı olan Hüseyin bey tutuklanarak Vidin kalesine sürülürken oğlu Ali bey ise Erzincanda Mecburi ikamete tabi tutuldu.1877-1878 Türk Rus savaşının başlamasıyla Dersin yöresindeki askeri birlikler Erzuruma kaydırılınca Dersimde yeni ayaklanmalar patlak verdi.Bu ayaklanmaları 1877 de Kurt İsmail ve Semih paşalar 1878 de ise Ahmet Muhtar tarafından bastırıldı.Bu olaylar nedeniyle 1879 da Dersim Erzurumdan ayrılarak Vilayet durumuna getirildi.Bu dönemlerde yoğunlaşan Ermeni komiitacıların tahrikiyle ayaklanmalar yeniden başlamış oldu.1885 de Ali Şefik Paşa komutasındaki birlikler bölgeye gönderildi.Uzun süren çarpışmalardan sonra ayaklanma bastırılmış oldu.Dersim 1886 da yeniden sancak yapıldı.Tekrar sancak yapılan dersimde köklü değişiklikler yapılmadığından ayaklanmalar yer yer devam etti.Koçgiri ve şamuşaklı aşiretlerinin yeniden başlattıkları ayaklanma 1892 de bastırıldı.Bu karışıklıklar 1895 e kadar sürdü.Osmanlı hanedanı etkili aşiret reislerinin gönlünü almak suretiyle elde etmeye çalışarak bölge halkından asker toplatılarak Hamidiye alayları adı altında yeni askeri birlikler kurdu.Bu arada giderek artan şiddet ve saldırı hareketleri nedeniyle 1907 de kureyşanlı,Koçuşağı,Şamuşağı ile Resikli aşiretlerinin birleşmeleri sonucunda büyük bir ayaklanma meydana gelmiş oldu.Elazığda bulunan redif tugayı komutanı Reşat Paşa ayaklanmayı bastırdıktan bir yıl sonra Koçuğağı,Şamuşağı ve Resikli aşiretleri öç almak amacıyla yeniden ayaklandılar.Bu ayaklanma genişlediği sırada II meşrutiyet ilan edildi.Harbiye nezareti 4.Ordu komutanlığından aşiretlerle anlaşarak eylemlere son verilmesi istendi.Böylece bölgedeki bazı aşiret reisleri anlaşmayı kabul ederek bazılarınada az bir ceza verilerek anlaşma sağlandı.Ayrıca Ferit Ali Paşa ile şurai devlet üyesi Mustafa Bey incelemeler yapmak üzere Dersime gönderildiler.Yapılan incelemeler sonucunda meclisi mebusan önce Dersimde dirlik ve düzenin sağlanması ardındanda düzenlemelere gidilmesi kararı almış oldu.4. Ordu komutanı olarak 1909 da Dersime gönderilen İbrahim Paşa aşiret reislerinden hükümete karşı gelmeyeceklerine dair söz aldı.Bu anlaşmayı tanımayarak karşı gelen Haydaran aşiretine karşı girişilen askeri harekattan sonra bölgede bir süre sessizlik hakim oldu.1911 de Pülümür ve civarında başlayan ayaklanmaya Haydaran aşiretininde katılmasıyla başlayan bu ayaklanma iki ay sonra bastırıldı.Balkan savaşından sonra bazı hareketlilikler görüldüysede genel olşarak hehangi bir ayaklanma olmadı.1914 te Kırgan aşireti 1916 da Ferhat uşağı aşiretlerinin çıkardıkları ayaklanmalar kısa sürede bastırıldı.Birinci dünya savaşında Rusların 1916 yılında Doğu Anadolu da giriştikleri ileri harekat sürerken Dersimde Kureyşan Aşiretinin önderliğinde bölge aşiretlerinin ayaklanması sonucunda Nazmiye ayaklanmacıların eline geçti. Mazgirt,Pertek ve Çarsancak yöreleri baskınlara uğradı.Galatalı Şevki Bey komutasındaki XIII Tümen yaklaşık üç ay süren harekatla bölgede geçici de olsa denetim sağlamış oldu.1921 de meydana gelen koçgiri ayaklanmasına Dersim bölgesi katılmadı.Bunda kuvvai milliye yanlısı ve TBMM üyesi olan Diyap ağa ile diğer aşiret reislerinin olumlu davranışlarının büyük etkisi oldu.Cumhuriyetin ilanından sonra diğer doğu illeriyle birlikte Dersim üzerinde de önemle durularak bölgedeki temel sorunlara köklü çözümler getirmek amacıyla incelemeler yapılmaya başlandı.Dersim 1925 te meydana gelen şeyh Sait isyanına katılmadı ancak 1930 ki Ağrı ayaklanmasından sonra ortaya çıkan bazı ayaklanmacı gurupların karargahı durumuna gelen köylere karşı harekata girişildi.1935 te bölgede girişilen idari ve sosyal reformla bölgedeki sorunun kesim çözümüne gidilmek istendi.Çıkartılan bir yasayla Dersim olan bölgenin adı Tunceli olarak değiştirildi.1936 da 3.Ordu müfettişi olarak Tunceli ve yöresinde düzeni sağlamak için gerekli önlemleri almakla görevlendirilen General Abdullah Akdoğan Dersimdeki dede ve ağaların etkisini azaltmak için büyük çaba gösterdi ve bunda bir hayi başarılı oldu.Tunceli yöresinde yollar ve köprüler yapıldı Okullar açıldı.Bu çabalar sürerken Kureyşan aşiretinin büyüğü olan Seyit Rıza önderliğinde asker ve vergi vermek istemeyen aşiretler 1937 sonlarında bir ayaklanma başlattılar.Ankara hükümeti 4.Ordu Müfettişliğinin kurulması ile komutanlığına General Abdullah Alpdoğan'ın getirilmesi kararlaştırıldı.Bu ayaklanmaya Kureyşan aşiretinin dışında Haydaran,Yusufan ve Demenan aşiretlerinden oluşan yaklaşık 5.000 kişi katılmış oldu.Ayaklanma Harsik köprsünün yıkılması köprüyle Kahnut bucağı arasındaki telefon hatlarının kesilmesiyle başladı.Bu ayaklanma da sivil ve masum köylüler büyük zarar gördü ayaklanma 7 Ağustos 1938 de sona erdirildi.(Ky.b.lıs.ank.szl.syf.3073)
TÜRK VE TÜRKMEN ALEVİ KASABI SIRP ASILLI OSMANLI PAŞASI KUYUCU MURAT:Dersim olaylarının bir çok kitapta ve yazılı belgelerde dile getirilmesinin yanı sıra halk arasında anlatıldığı şekliyle masum insanlara zarar verilerek bastırılmıştır.Tunceli halkı ve diğer sivil toplum kuruluşlarının Onur Öymen'e göstermiş oldukları tepkiyi yerinde ve haklı buluyorum.Yetmiş yıl önce yaşanan o acıyı yüreğinde hisseden Tunceli halkıdır.Geçmişte meydana gelmiş olan acı olayları yetmiş yıl sonra kaşımanın kimseye yarar getirmeyeceği ortadadır.Üzülerek söylemem gerekirki Alevilere yönelik olarak yapılan sindirme saldırı ve katliamların tarihçesi çok daha eskilere dayanmaktadır.Yakın tarihimizdede bu sindirme ve kıyımlar yaşanmıştır.Selçuklular döneminde meydana gelen Babailer ayaklanması bastırıldıktan sonra bu ayaklanma bahane edilerek sonradan bir Türkmen Alevi katliamına dönüşmüştür.Ayrıca Yavuz Selim ile Safevi hanedanı Şah İsmail arasında 1514 te Çaldıranda meydana gelen savaşta yola çıkan Yavuz selim Şah İsmail'e yardım ederler bahanesiyle kendi vatandaşı olan 40 bin Alevi Türkmeni katletmiştir.Bu olaylardan sonra asıl büyük katliam Celali isyanı döneminde yaşanmıştır.İlk Celali İsyanı 1519 da Yavuz Selim döneminde başlamıştır.Yozgaylı olan Şeyh Celal'in başlattığı isyanı ağır vergi yükü altında ezilen Aleviler çiftçiler yörükler ve göçebe halk da destek vermiştir bu isyan bastırıldıktan sonra Anadolu da meydana gelen benzeri isyanların hepsine Celali isyanı adı verilmiştir.En büyük Celali isyanı 1606-1610 tarihlerinde Sultan birinci Ahmet Döneminde olmuştur. Celalilerin üzerine gönderilen Sırp asıllı Pomak olan Kuyucu Murat paşa lakaplı kasap Celali isyancılarının yanı sıra masum Türk ve Alevi Türkmen katliamını gerçekleştirmiştir.Kimi kaynaklar 50 bin kimi kaynaklar ise 65 bin Türk ve Türkmak katledilerek kuyulara atılmıştır.Zaten bu Sırp kasabı Çakma Müslüman Osmanlı Paşası Kuyucu sıfatını kestiği Türkmenleri kuyulara attığı için kuyucu lakabını almıştır.Anadolu da meydana gelen sosyo ekonomik dengesizlikler ve halkın ağır vergi yükü altında ezilmesiyle patlak veren isyanlara Türkmen Aleviler yörükler ve göçebe halk kesimleri ve toprakları ellerinden alınan sipahilerin desteklemesiyle genişleyerek yayılan isyana Celali İsyanı adı verilmiştir.son olarak 1606-1610 da başlayan bu isyanın bastırılması görevi çok zalim ve acımasız olan Sırp asıllı osmanlı paşası Kuyucu Murat Paşa'ya verilmiştir.Zalimliğiyle tanınan ve öldürdüğü insanları kazdırdığı kuyulara atmakla kuyucu lakabını almıştır.Kuyucu Murat zalimi isyancıların yanı sıra masum ve savunmasız halkı da acımadan katlederek kuyulara atmıştır.Bir ermeni papaz olan Georgiyen şahit olduğu bir olayı şöyle anlatmıştır.Bir sabah yoldan geçerken Kuyucu Murat Paşa'nın bir ev büyüklüğünde kazdırdığı kuyuya kesilerek atılan Türkmenleri zevkle izliyordu yaklaşık 20 celladın kestiği ve kuyuya attığı insanları kuyuya indirilen üç kişi bu cesetleri üst üste istif ediyordu.Ünlü Osmanlı Tarihçisi Naima da Çakma Müslüman Sırp asıllı Kuyucu Murat Paşayı şöyle anlatmıştır.Bir sabah otağında(Çadır) oturmuş kesilerek kuyuya atılan insanları zevkle izlerken bir sipahi suvarisi terkisinde bir çocukla geçiyordu sipahinin terkisindeki çocuğu gören kuyucu Murat yanındakilere talimat vererek sipahinin terkisinde bulunan çocuğu alıp kendisine getirmelerini söyler.Çocuk sipahiden alınarak kuyucunun huzuruna getirilir.Kuyucu Murat Paşa çocuğa söyle bakalım nerdensin çocukda nereli olduğunu söyledikten sonra Kuyucu senin bu celalilerin arasında ne işin var çocuk kıtlık vardı bizde fakirdik babam şeştar çalardı babam beni alarak celalilere katıldı şeştar çalarak karnımızı doyuruyordu.Bunu duyan Kuyucu Murat paşa başını sallıyarak demek baban Celalileri şevke getiriyordu değilmi dedikten sonra cellatlarına çocuğu öldürmeleri için talimat verir ancak cellatlar sağa sola dağılarak biz celladız ancak bir çocuğu öldürecek kadar zalim değiliz diyerek Kuyucunun isteğini kabul etmezler.Bunun üzerine Kuyucu Murat Paşa Yeniçerilere çocuğu öldürmeleri için talimat verir yeniçerilerde biz çocuk katili değiliz diyerek Kuyucu Murat'ın talimatına uymazlar.Bu seferde yanındakilere bu çocuğu siz öldürünüz diyen Kuyucu onlardanda hayır cevabını alınca sırtındaki kürkü atarak çocuğu kendi elleriyle kesip kuyuya atar.İsmail Hakkı Danişmentli de Kuyucu Murat Paşa yı şu şekilde anlatır.Anadolu Türkü'nün ebediyen Lanetle anacağı Kuyucu Murat Paşa 90 sanlık zalim bir ihtiyardı.Sırp asıllı zalim Kuyucu Murat sadece Celali isyancılarına karşı değil masum ve günahsız yaşlı genç erkek ve kadınları hatta çocukları dahi gözünü kırpmadan katletmiştir.Alevilere yönelik kıyımlar Cumhuryet döneminde de sürmüştür.1937-38 dersim olayları.2 Eylül 1977 İstanbul Bir mayıs mahallesi olayları.17 Nisan 1978 Malatya olayları.19-26 Aralık 1978 Kahraman Maraş olayları.Mayıs ve Temmuz 1980 Çorum olayları.13 Mart 1995 İstanbul Gazi Mahallesi olayları.3 Temmuz 2006 Tarihinde Meydana gelen Sıvas Madımak yangını olaylarıyla birlikte çok sayıda Alevi insan yaşamını yitirmiştir.Dünya gittikçe globalleşmektedir.İnsanlarda bu globaleşmeye paralel olarak değişmektedirler.Alevilerde yaşadığımız 21 yy da değişerek örgütlü bir toplum haline gelmişler.Yaşadığımız bu asırda meydana gelebilecek toplumsal bir hadisede bütün dünya ayağa kalkar.Hala yüzünde çok sayıda Kuyucu Murat'ın olduğunu biliyoruz.Ancak bundan sonra kuyu kazmaya yeltenen kuyucular kazdıkları kuyulara kendileri düşecekler.Bu sadece alevilerle alakalı bir durum değildir dünyadaki bütün insanlar bir birine sevgi ve hoş görüyle yaklaşmak zorundadırlar.Çünkü baş döndürücü bir biçimde gelişen teknoloji insanları bir nefes kadar bir birine yakınlaştımıştır.Huzur ve mutluluk varken neden acı ve göz yaşı olsun.Bütün insanlığın acısız kedersiz mutlu ve umutlu yaşamasını diliyorum.
BABAİLER AYAKLANMASI:Türkmenlerin Anadolu Selçuklu devletine karşı başlattıkları ayaklanmaya Babailer ayaklanması adı verilmiştir.Bunun nedeni ise Amasya nın Çat köyüne yerleşen Türkmen dedesi Baba İlyas ile Adıyamanda yaşayan halifesi Baba İshak'ın Selçuklulara karşı giriştikleri ayaklanmada önderlik etmelerinden kaynaklanır.Anadolu Selçukluları genellikle kırsal kesimde yaşayan Türkmen boylarına baskı uygulayarak onları ağır vergi yükü altında ezmeye çalışmıştır.Bir sunni devleti olarak kurulan Anadolu selçukluları Alevi Bektaşi islam inancına mensup olan Türkmenler üzerindeki baskılarını giderek arttırmaya başladılar.Tarım ve hayvancılıkla geçinen Türkmenler ağır vergi yükü ve baskılar nedeniyle Anadolu Selçuklu devletine karşı giderek kinleniyor ve öfkeleniyorlardı.Türkmenlerle Selçuklu yöneticileri arasındaki sorunlar giderek derinleşmekteydi.Bu sorunlar nedeniyle Türkmenlerin selçuklu Sultanı Gıyasettin Keyhüsrev II ye karşı olan öfkesi giderek kabarmaktaydı.Amasyanın Çat köyünde oturak ve Türkmenler arasında baba sultan olarak tanınarak saygı gösterilen Baba İlyas dinden ve adaletten ayrılmakla suçladığı Anadolu Selçuklu Sultanı II Gıyasettin Keyhüsrev'e karşı açıkca cihat ilan ederek Müritleri aracılığıyla taraftarlarını etrafında toplamasını istemiştir.Bu arada Harran bölgesindeki Harzemşahlıları da Anadolu Selçuklu sultanı Gıyasettin Keyhüsreve karşı savaşmaya çağırdı.Adıyamanda yaşayan Baba İlyas'ın halifesi Baba İshak'ın öncülüğünde 1240 tarihinde ayaklanan Türkmenler Sümeysat(samsat),Kahta,Adıyaman bölgesini ele geçirdiler.Bu ayaklanmanın bastırılması için Malatya subaşısı Muzaferettin Alişir görevlendirildi.Baba İshak taraftarları Alişir'i iki kez yenerek devre dışı bıraktıktan sonra Sivasa yöneldiler.Sivası ele geçiren Babailer burada kendilerine katılan göçebe Türkmenlerle birlikte sayıları giderek arttı.Amasyada hazırlıklarını sürdüren Baba İlyas'a kavuşmak için Tokat ve Amasyaya doğru ilerlemeye başladılar.Babailer hareketine katılan Türkmenlerin durdurulmamaları üzerine telaşa kapılan Gıyasettin Keyhüsrev II Beyşehir gölü üzerindeki Kubadabad adasına çekildi ve ünlü komutanlarından Mübarizettin Armağanşah'ı Amasya subaşısı olarak atayarak Ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi.Türkmenlerden önce Amasya ya varan Armağan şah Baba ilyas'ı oturduğu Amasyanın Çat köyünde yakalayarak kale burcuna asmak suretiyle idam ettirdi.Türkmen ayaklanmacılar Amasyaya ulaştıklarında tereddüt etmeden kente saldırdılar.Baba İlyas'ı İdam eden Mübarizettin Armağanşah'ı yakalayıp öldürdükten sonra Konyaya doğru yürüdüler.Gıyasettin Keyhüsrev II Erzurumda Moğol akınlarına karşı bekletilen ordularını bu isyanı bastımak amacıyla harekete geçirdi.Anadolu Selçuklu devletinin hizmetinde bulunan Frank ve Gürcü birliklerde orduya katıldılar.Gıyasettin Keyhüsrevin Ordusu Baba İshak önderliğindeki Ayaklanmacı Türkmenlerle Kırşehir'in Malya ovasında karşı karşıya geldi.Baba İlyas'ın manevi gücünden ürken İslam askerleri savaşmaktan çekindikleri için Türkmenlere karşı önce Hırıstiyan birliklerden oluşan güçler savaşa sürüldü ardındanda Selçuklu askerleri cepheye sürülerek Anadolu selçuklu devletini temelinden sarsan bu Türkmen ayaklanması durduruldu.Ayaklanma bastırıldıktan sonra adeta bir türkmen avı başlatılmış oldu bu katliamda kadın yaşlı genç demeden çok sayıda türkmen katledilmiştir.Gördükleri baskı ve zulme karşı ayaklanan Alevi Bektaşi Türkmenlere karşı nedense hep Hırıstiyan güçlerden bazende Kürt aşiretlerinden destek alınarak bastırılmıştır.Bu durum hem Selçuklular döneminde hemde Osmanlılar döneminde böyle olmuştur.
ŞEYH SAİT İSYANI:Şeyh Sait aslen Elazığın palu ilçesinden zengin biri olup sürülerce canlı hayvana sahip olduğu için çevresinde sözü geçen biri olarak tanınırdı.Şeyh Sait aynı zamanda Nakşibendi tarikatinin önde gelen isimlerindendi.Paluda hayvanları için yeteri kadar mera bulamadığı için Erzurum'un Hınıs ilçesine göç ederek bu ilçenin kolhisar köyüne yerleşmiştir.Burada dini duygularıda ön plana çıkaran Şeyh Sait çevresinde saygı duyulan bir kişi durumuna gelir.Şeyh Sait Suriye ile canlı hayvan ticareti yaptığı için bu ülkeye sık sık gidip gelmiştir.Zenginliği ve dini etkileri kullanarak feodal yapıdanda yararlanarak kürtler üzerinde etkili olmaya çalıştı ve büyük ölçüde başarılı oldu.Kürt istiklal komitesi üyelerinden ve eski mebuslardan Yusuf Ziya ile Musa ve Cibranlı Halil beyler ve bazı arkadaşları 1924 yılında çıkan nasturi ayaklanması sebebiyle tutuklanmış ve mahkum olmuşlardı.Bu nedenle Şeyh Sait'in tanıklığına gerek duyularak Bitlisteki divan mahkemesine çağrılmıştı.Şeyh Sait yaşlı ve hasta olduğunu ileri sürerek ifadesinin bulunduğu yerde alınmasını talep etmiş bu talebi mahkeme tarafından uygun görülmüştü.Şeyh Sait'in ifade isteğini kabul eden Bitlis Divan mahkemesi Hınısta bulunan Şeyh Sait'in ifadesini bulunduğu yerde alır.Bu durumdan şüphelenen Şeyh Sait oğlunu İstanbul'a gösterdikten sonra Bitlisteki Mahkemenin kandisi hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için adamlarını görevlendirir ve kendisi de Başta Diyarbakır olmak üzere Çabakçur,Genç ve Ergani dolaylarında bir ay kadar dolaştıktan sonar 13 Şubat 1925 te Elazığın Eğil Bucağına bağlı Piran köyünde oturan kardeşinin evine yerleşir.Şeyh Sait ile birlikte Elazığ'ın Eğil bucağının Piran köyünde saklanan bazı kimselerin yakalanmaları için bu köye gönderilen birliğe ateş açılması sonucu isyanın fitili ateşlenmiş olur.Kısa sürede yayılan bu isyan hareketi Şeyh Sait önderliğinde ayaklanmaya dönüşerek bölgedeki telgraf ve telefon hatları isyancılar tarafından kesilir.Elazığ ve Çabakçur arasında bulunan drahni(Darahini)16 Şubat 1925 te ayaklanmacıların elina geçer.Şeyh Sait kendisine katılan dört aşiret güçleriyle birlikte Diyarbakır,Muş ve Çabakçurda hükümet güçlerine karşı cephe açarak 19 şubat 1925 te bir piyade alayını diyarbakır'a çekilmek zorunda bırakır.Hükümet kuvetleri yaptıkları karşı saldırıdan bir sonuç alamadıkları gibi Şeyh Sait güçleri bir Suvari Alayını pusuya düşürerek tutsak aldıktan sonra 22 şubat 1925 Hani ye girdiler.Bu arada Şeyh Sayıt yanlıları Elazığ ve Muşta bazı yağma olaylarına karışırken Şeyh Abdullah'ın yönettiği ayaklanmacılardan bir gurup Vartoyu ele geçirdiler.Bu gurup Vartoyu ele geçirdikten sonra Erzurum üzerine yürümeye başladılar.Şey Sait buyruğundaki beş bin kişilik bir kuvet 7 Mart 1925 te Diyarbakır'a dört koldan saldırmaya başladılar.Bu saldırılar yapılırken Şeyh sait bölgede din elden gidiyor hiç bir halife sınır dışı edilemez yolumuz din yoludur bizler din için mücadele ediyoruz bu hükümet dinsizdir okullarda dinsizlik kol geziyor kadınlar çıplaktır şeriatten ayrılmayın gibi etkin bir propoğandaya girişir.Bu arada Diyarbakır halkının desteğini alan Hükümet kuvvetleri şiddetli çarpışmalardan sonra 8 Mart 1925 te ayaklanmacıları geri püskürterek izlemeye başlar.Öte yandan 2 Mart 1925 te doğu illerinde ilan edilen sefereberlik uyarınca Hükümet güçlerinin önemli bir kısmı Diyarbakır'a ulaşarak 9 Mart 1925 te ayaklanmacılara karşı geniş çaplı bir temizlik hareketına girişir.Hükümet güçleri ayaklanmacıların eline geçen yerleri bir bir geri aldıktan sonra 15 Nisan 1925 tarihinde Şeyh Sait ve yanındakileri Varto yakınlarındaki Çarpur Köprüsünde yakalayarak tutukladıktan sonra ayaklanma sona ermiş oldu.Bu ayaklanmayı destekleyen eski şurayi devlet reislerinden kürdistan teali cemiyeti reisi Seyit Abdulkadir ve 12 adamı İstanbulda tutuklanarak yargılanmak üzere Diyarbakır'a gönderildiler.Yapılan yargılanma sonucunda Seyih Abdulkadir ve beş adamı ölüm cezasına çarptırılarak idam edildiler.Yargılanma sonucunda ayaklanmacıların giydikleri yabancı üniformalardan üzerlerinde çıkan yabancı paralardan ve dağıttıkları bildirilerin yurt dışında bastırılmış olmasından ve ayrıca kullandıkları silhlah ve cephanelerin dış menşeyli olmasından dolayı bu ayaklanmanın İngilizler tarafından organize ve finanse edildiği ortaya çıkarılmıştır.Şark İstiklal Mahkemesi Diyarbakırdaki duruşmalar sonucunda Şeyh Sait ve beraberindeki 47 kişiyi ölüme mahkum eder.İdam kararı Diyarbakır'ın Siverek kapısında 25 Haziran 1925 te yerine getirilir.İsyandan sonra görülen davalar sonuçlandıktan sonra İlk iş olarak merkezi Diyarbakır olmak üzere bir gernel müfettişlik kuruldu.Bu teftiş kurulunun yaptığı araştırmalar sonucunda 206 köy 8758 evin yıkıldığını yaklaşık 20 bin kişinin hayatını kaybettiğini bu ayaklanmanın ö dönemin parasına göre 20 milyon paund olduğu ileri sürülmektedir.K.(b.lr.s.a.)
 
 
  Bugün 7 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol