www.sabahyıldızı.com
  Forumlar
 
=> Daha kayıt olmadın mı?

HER HAKKI MAHFUZDUR İZİNSİZ ALINMASI KOPYALANMASI YASAKTIR Tel.05323315884 Derviş

Forumlar - GÜNCEL KONULAR

Burdasın:
Forumlar => Kategori seç => GÜNCEL KONULAR

<-Geri

 1 

Devam->


Emekli
(simdiye kadar 1 posta)Yahoo Messenger
AIM
07.11.2009 18:47 (UTC)[alıntı yap]
Derviş Sevin

GDO'LU GIDALAR

Bir kaç gündür Türkiye'de genetiğiyle oynanmış gıdalar
üzerinde tartışmalar yapılmaktadır.Bu tür gıdaların ithal edilmesiyle ilgili gıda ve tarım bakanlığı ithal izniyle ilgili bir genelge yayınlanarak kısa adı GDO olan ve insan sağlığını tehdit eden bu ürünlerin Türkiyeye sokulup satışına izin verildiği söylenmektedir.İnsanlarımızın sağlığıyla oynanmasının bedelini kim öedeyecektir.Birilerinin kazanç elde etmesi için milyonlarca insanın sağlığının hiçe sayılması kimin işine gelmektedir.Anlatılanlara bakılırsa bu konuda öylesine çarpıcı şeyler varki yediğimiz her gıda maddesinin içerisinde mutlaka sağlığa zararlı bir katkı maddesi bulunmaktadır.Örneğin bir hayvanın genlerinden domates panlıcan biber akla gelebilecek her ürün yetiştirilebilir.Mesela domuzdan alınan genler domatese aşılanarak soğuğa karşı dayanıklı hale gelmesi ve çabuk yetişmesi sağlanıyormuş.mesela balın genetik yapısı değiştirildiği için bal diye farklı şeyler yemekteyiz.Bunun nasıl değiştiğini uzmanlar şu şekilde açıklamaktadırlar.Arı kolonilerine GDO lu şekerlemeler yedirildiği için arılar mutavisyona uğrayarak yaptıkları balın genetiği değiştirilmiş oluyor.Velhasılı iğneden ipliğe bütün gıdda maddelerinde sağlığa zararlı bir karışımın olduğu artık her insan bilmektedir.İthal gıdanın dışında ülkemizde üretülen bir çok gıda maddesininde genetiğiyle oynanmıştır.Mesela bazı sahtekarların merdiven altlarında yani gizli kuytu yerlede ürettikleri sözde gıdda ürünlerinin içerisine akla zarar her maddeyi katıp piyasaya sürmektedirler.Geçenlerde merdiven altında sucuk imal eden bir sahtekarın görüntüleri Tv ekranlarından yayınlandı yakalanan bu sahtekar adam kıyma haline getirilmiş tavuk derisine sülük katarak kırmızı renge dönüştürdükten sonra bu tavuk derilerini sucuk yapıp bakkalllara hatta marketlere sattıktan sonra buralardanda insanların sofrasına gitmektedir.Aynı kişi daha öncede haşlanmış patatese deniz anası katarak kaşar peyniri, yapıp satıyoprmuş.Bahsettiğim bu sahtekar vicdansız adam gibi binlercesi var zeytinin daha siyah görünmesi için ayakkabı boyasıyla kıvama getirenlerden sahte tereyağı,Kaşar peyniri,Sucuk,Salam,Bal,gibi daha yüzlerce sahte ürün piyasaya sürüp hem halkın sağlığıyla oynamakta hemde haksız kazanç elde etmektedirler.Halkın sağlığını tehdit eden bu duruma kim engel olacak.Hepimizin bildiği gibi bu durumu engellemek devletin işidir.Devlet ve Hükümet acilen tedbir almalıdır.Belediyelere de önemli görevler düşmektedir belediyeler denetimlerini arttırıp halkın sağlığıyla oynayan kişileri belirleyerek adalete teslim etmelidirler.Ayrıca bu konuda Sağlık bakanlığına İllerdeki sağlık Müdürlüklerine Valiliklere Gıda mühendisleri odasına sivil toplum kuruluşlarına kısacası herkese görev düşmektedir.
Derviş Sevin (Ziyaretçi)
08.11.2009 18:24 (UTC)[alıntı yap]
ALEVİ MİTİNGİ

08 Kasım 2009 günü gugün Alevi Federasyon ve dernekleri tarafından İstanbul Kadıköyde düzenlenen ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık hakkı mitingine bir alevi yurttaş olarak bende klatıldım.Yapılan tahminlere göre Kadıköy Meydanın'da yaklaşık 200 bin yurttaşımız bu mitinge katılmıştır.Mitinge bazı siyasi parti gurupları ile demokrat bazı sunni sanatçı ve aydında iştirak etmiştir.Aleviler her zaman olduğu gibi bu mitinde'de sağduyulu hareket ederek hiç bir taşkınlık yada yasalara uymayan hiç bir slogan veya pankart açmadılar.Platformdaki konuşmacılarla miting alanında bulunan vatandaşların istekleri ortak doktada birleşmekteydi.Bu isteklerin başında Cemevlerinin resmi statüye kavuşturulması,Zorunlu din dersleri kaldırılsı,Madımak'ın Müze yapılsı,Diyanet işleri başkanlığı'nın kaldırılsı,Alevi köylerine devlet tarafından zorla cami yapılmaması ve Alevi köylerine sunni İmamların atanmaması ve Camiler hangi statüye tabi tutuluyorlarsa Cemevleri ve diğer azınlıklara ait ibadethanelerde aynı statüye tabi tutulsunlar gibi masumane istekler,sloganlar ve pankartlarla dile getirdiler.Kürsüdeki konuşmacılarla meydandaki vatandaşların istek ve görüşleri bire bir örtüşmekteydi.Konuşmalar ve görüşler dile getirildikten sonra mitinge katkıda bulunan sanatçılardan Sabahat Akkiraz,Suavi,Edip Akbaram,Ferhat Tunç deyiş ve şarkılar söyleyerek insanları coşturdular.Daha sonra Türküler ve şarkılar eşliğinde devam eden miting hiç bir sorun yaşanmadan dağılmış oldu.Aleviler bu gün'de demokrat ve aydın olduklarını ortaya koydular.Aleviler yıkıcı değil birleştirici zalimden yana değil mazlumdan yana savaştan yana değil barıştan yana olduklarını dosta düşmana hatta bütün dünyaya göstermiş oldular.
Derviş Sevin (Ziyaretçi)
10.11.2009 15:25 (UTC)[alıntı yap]
10 KASIMDA ATATÜRK'Ü ANMAK

Dünyada gelmiş geçmiş hiç bir lider Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk gibi halkının gönlünde ebediyen taht kurmamıştır.Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan dün bir konuşmasında Atatürk'ü kasdederek ölenle ölünmez demiişti doğrudur ölenle ölünmez ancak Türk halkı Atatürk'ü kalbinde ve gönlünde ebediyen yaşatacaktır.Bizler millet olarak Mustafa Kermal'in kazanımlarından onun ilkelerinden o büyük önderin kurmuş olduğu demokratik laik Cumhuriyet idaresinden asla ve asla vaz geçemeyiz.Birinci dünya harbinde neredeyse tamamına yakını düşman işgaline uğramış ve o dönem monarşik bir düzen olan Osmanlı idaresinin hanedanı Padişah teslimiyet bayrağını açmış,Anadolu toprağı düşman güçleri tarafından paylaşılır hale gelmiştir.Bu tehlikeli durumu gören Mustafa Kemal ve silah arkadaşları onun önderliğinde vatansever halkıyla bütünleşerek hem düşmana teslim olan hanedan idaresine hemde işgalci itilaf güçlerine karşı amansız bir mücadeleye girişmiş ve bu mücaleden galip çıkmıştır.Bu gün bize yurt olmuş Anadolu toprakları üzerinde demokratik laik Türkiye Cumhuriyetini kurarak bize armağan etmiştir.Mustafa Kemal sadece kendi ülkesinde değil bütün Dünya'da sevilen ve takdir edilen bir dünya lideridir.Ancak hala kendi ülkesinde onun değerini kavrayamamış ve monarşiye özlem duyan insanlar vardır.Algıdan yoksun bu tür insanlar Cumhuriyetin değerini anlayamadıkları gibi Monarşinin yani bir aile yada tek kişinin eğemenliği altında olan bir yönetimin neler getirip neler götürdüğünü'de anlamamaktadırlar.Bilmeyenler için yazıyorum Monarşi esarettir, özgürlüklerin ortadan kaldırılmasıdır,Bireyin hak ve özgürlükten yoksun bırakılmasıdır.Demokratik Laik Cumhuriyet ise Özgürlüktür,Ortak paylaşımdır,İnsan haklarına saygıdır,eşitliktir.Mustafa Kemal Atatürk'de monarşiye saltanata son verip Cumhuriyeti kurarak halkına demokrasiyi,Özgürlüğü,eşit yurttaşlık hakkını getirmiştir.Bazı kimseler bu ilkeleri benimsemeyebilir ve tek kişinin iradesine dayalı totaliter bir rejimi Şahlığı yada Padişahlığı veya krallığı benimseyebilirler.Ancak? Mustafa Kemalin kurmuş olduğu Laik Türkiye Cumhuriyeti yine kandi deyimiyle ilalebet yaşayacaktır.Atatürk ölümünün 71 nci ölüm yıl dönümü olan bu gün Yurtta ve dış temsilciliklerimizde saygı duruşuyla ve coşkuyla anılmıştır.1881 de selanikte doğan Mustafa Kemal Atatürk 1938 tarihinde hayata gözlerini yummuştur.Ulu önderin hastalığı ilerlemiş ve son günlerini İstanbul Beşiktaşta bulunan Dolma bahçe sarayındaki odasında istirahat ederek geçirmiştir.Hep zamanı merak eden Mustafa Kemal 8 Kasım 1938 günü başucunda duran Cumhurbaşkanlığı genel sekreteri Hasan Rıza Soyak'a saat kaç diye sorar ve bu konuşma son konuşması olmuştur bir daha kimseye seslenmeyen Atatürk 10 Kasım 1938 günü saat 9,5 geçe başını kaldırarak etrafını derin derin süzdükten sonra başını tekrar yastığa koymuştur.Belliki yine zamanı merak eden Mustafa Kemal Atatürk için artık zaman durmuş ve 10 Kasım 1938 günü saat 9,5 geçe hayata gözlerini yummuş ve ebediyete intikal etmiştir.Ancak Onun manevi şahsiyeti halkının gönlünde ebdiyen yaşayacaktır.Mekanı Cennet Ruhu şadolsun.

Derviş Sevin
(şimdiye kadar 453 posta)
28.12.2009 10:53 (UTC)[alıntı yap]
KERBELA FACİASI


Bütün Müslümanlarca bilindiği gibi Kerbela faciası kendisini zorla halife ilan eden Yezit ile Hz.Muhammed'in torunu kızı fatıma ve damadı Hz.Alinin oğlu olan Hz.Hüseyin arasında Kerbela çölünde geçmiştir.Yezit otuzbin kişilik bir orduyla 72 kişiden oluşan ehlibeyt evlatlarının üzerine yürümüş ve dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde Hz.Muhammed'in evlatlarını ev halkını şehit etmiştir.Kerbelada yaşanan bu olay müslümanları ikiye bölmüştür.Müslümanların bir kısmı Etlibeyt taraftarları bir kısmı ise karşıtları olarak ikiye ayrılmışlar.Kendisini Müslümanların Halifesi ilan eden Yezit Peygamber olarak kabul ettiği Hz.Muhammed'in öz torunlarını evlatlarını kerbela çölünde şehit etmiştir.Peygamber olarak kabul ettiği bir zatın öz evlatlarını akıl almaz bir zalimlikle şehit eden bir kimseye Müslüman demek doğru olurmu.Hz Muhammed'in 632 de vefatı üzerine Müslümanlar arasında kimin başa geleceği tartışması başlamış oldu.Bu tartışmadan sonra ilk olarak Hz.Ebubekir ondan sonra Hz.Ömer,Hz.Osman ve son olarak Hz.Ali Halife seçilir.Hz.Ali'nin halifeliğini içine sindiremeyen Muaviye taraftarları Ali'nin ibadet ettiği bir sırada 661 de Abdurahman bin Milcem tarafından şehit edilince kargaşa yeniden başlamış oldu.Şam Valisi olan Muaviye Ali nin ölümünü fırsat bilerek zor kullanmak suretitle kendisini halife ilan eder ve bu yolla Emevi saltanatının ilk adımlarını atmış olur.Muaviye daha hayattayken taraftarlarına oğlu Yezide biat edeceklerine dair yemin ettirir.Muaviye taraftarlarına oğlu Yezide bağlılık yeminini ettirdikten bir süre sonra ölür.Yezit zaman kaybetmeden babası Muaviyenin yerine geçerek kendisini Halife ilan eder ve Bütün Müslümanların kendisine biat etmelerini ister.Medine'de yaşayan Hz.Muhammed'in torunları başta İmam Hüseyin olmak üzere hiç biri Yezide biat etmez.Bunu duyan yezit telaşa kapılarak Medine Valisine bir yazı yazarak Hz.Hüseyine değil kendisine biat etmesini aksi halde bunu canıyla ödeyeceğini söyleyerek tehdit eder.Yezide biat etmeyerek onun halifeliğini tanımayan Hz.Hüseyin Küfelilerden mektuplar alarak kendisine bağlı olduklarını öğrenir.Küfeliler Hz Hüseyin'e şayet kendisini Halife olarak ilan ederse sonuna kadar destekleyeceklerini yazmaktaydılar.Yezit en çok korttuğu Hz. Hüseyin'e bir mektup yazarak kendi halifeliğini tanımasını ister ve aksi halde savaşacaklarını söyleyerek tehdit eder.Hz Hüseyin Müslümanlar arasında kin ve husumetin olmaması için 72 kişilik aile bireyleriyle birlikte Medineden Mekkeye gitmek için yola çıkar.Bunu duyan yezit korktuğu için Hz.Hüseyini destekleyen Küfelilerin üzerine 30 bin kişilik bir ordu göndeerek Ubeyd bin Ziyad'ı Küfe Valisi olarak tayin eder.Hz.hüseyin beraberindeki aile bireyleriyle birlikte Küfe yakınlarındaki Kerbela çölüne geldiğinde Yezidin 30 bin kişilik ordusu tarafından yolları kesilerek kerbela çölünde kamp kurmaları için zor kullanılarak durdurulur.Yezidin güçlü ordusu karşışında korkup boyun eğen küfe halkı Yezide biat ederek Hz.Hüseyini yanlız bırakırlar.Yezidin ordusuna komutanlık yapan Ömer bin sad Hz.Hüseyin'e giderek Yezide biat etmesini söyler.Hz.Hüseyin asla Yezit gibi birine biat etmeyeceğini söyleyerek kendisine yol verilmesi halinde ailesiyle birlikte Arabistanı terk edeceğini söyler.Hz Muhammed'in torunlarıyla savaşmak istemeyen Ömer bin sad bu teklife çok sevinir ve H.Hüseyin'in bu teklifini Küfe Valisi olan İbni Ziyada iletir.Vali Ubeyd bin Ziyad da H.Hüseyin'in bu teklifine sevinir ancak Emevilerde önemli bir nufuza sahip olan Şimir bin Zil ile Çevşen Bateri bin Rabia ve Şeyş bin Rabia bu teklife şiddetle karşı çıkarak Hz Hüseyin ve aile bireylerinin derhal öldürülmesini isterler.Muharremin dokuzuncu günü kampta su kaynakları tamamen tükenir.Fırat nehri Yezidin ordusu tarafından tutulduğu için kerbela çölünde su bulmak imkansızlaşarak çoluk çocuk herkes susuzluktan kavrulmaya başlar.Ordu komutanı ibni Ziyad Hz Hüseyin'e haber göndererek teslim olmasını söyler.Hz.Hüseyin sabaha kadar ibadet edeceklerini sabah olduğunda ne yapmaları gerektiğini açıklayacağını söyler.Gece kararınca Hz Hüseyin ailesini toplar ve kendisinin savaşacağını dönmek isteyen varsa gecenin karanlığından yararlanarak kaçıp kurtulabileceklerini söyler fakat aile bireyleri hepsi bir ağızdan hiç kimsenin bir yere gitmeyeceğini hep birlikte şehit olacaklarını söylerler.Hz.Hüseyin sabah olduğunda atına binerek Yezidin ordu karargahının önüne giderek uzun bir konuşma yapar.Hz.Hüseyin'in bu konuşması oldukca etkili olur ve ordu komutanları arasında en üst düzeyde olan Hur ordudan ayrılarak Hz. Hüseyin'in safına geçer.Hur'u başkaları takip etmesinler diye ibni sad Hz Hüseyin'e ilk oku atarak savaşı başlatır.Önceleri bire bir düello şeklinde geçen çarpışmada ilk olarak Hz Hüseyin Temin bin Kahta ile karşılaşır.Hz.Hüseyin Temin bin Kahta yı bir kılıç darbesiyle ikiye bölerek öldürdükten sonra bu seferde arap aleminin korkunç savaşçısı ünvanını almış olan Zeyt Eftani ile karşı karşıya gelir.H.Hüseyin Zeyt Eftaniyi de bir kılıç darbesiyle ikiye bölerek teke tek savaşmaya devam eder.Hz.Hüseyin'in savaştığını gören Ehlibeyt evlatlarından eli kılıç tutan herkes atına binerek cenk meydanına çıkarak teke tek vuruşurlar.Bu arada Hz.Hüseyi'in oğlu Ali Ekber Hz.Hasan'ın oğlu Kasım ve Hz.Abbas şehit olmuşlardı.Bire bir çarpışmalarda Yezidin ordusu çok sayıda kayıp vermişti.Bunu gören Şimir bin Çevsen Yezidin ordusuna top yekün saldırmalarını emreder.Böylece 30 bin kişilik bir kuvet çoğu çocuk ve kadın olan 72 kişilik eylibeyt evlatlarının üstüne saldırarak peygamberin torunlarına yağmur gibi ok yağdırmaya başlarlar.Vücuduna yüzlerce ok isabet eden Hz.Hüseyin yanındakilere zamanı sorar.Nuharrem ayı ve Cuma günü olduğunu söylediklerinde Hz.Hüseyin o nur yüzünü kıbleye dönerek ibadet etmeye başlar.Bunu fırsat bilen Şimir bin Zil Hz Hüseyin'in başını kılıçla keserek onu şehit eder.(10 EKİM 680)Hz.Muhammed'in öz torunu olan Hz.Hüseyin şehit edildikten sonra başı bir mızrağa takılarak meydanda dolaştırılır.Bedeni ise atların ayaklarının altında çiğnenerek eziyet edildikten sonra ailesi kılıçtan geçirilerek şehit edilirler.Geriye kalan aile bireyleri kadınlar ve çocukların elleri bağlandıktan sonra develere bindirilerek Şama götürülüp bir harebede tutulurlar.Hz Hüseyin'in küçük kızı Rugaye sürekli ağlayarak babasını istiyordu.Yezit taraftarları sürekli ağlayan küçük Rugaye yi kamçılayarak şehit ettiler.Yezit'in saltanat uğruna Peygamber torunlarına uyguladığı akıl almaz bunca zulüm ve muamele Ehlibeyt sevenleri Müslümanlar tarafından 1330 yıldır unutulmamıştır.Emsali görülmemiş olan bu mezalim dünya varoldukca unutulmayacak ve ehli beyt sevenleri tarafından anılacaktır.Kerbela da şehit edilen Ehlibeyt evletlerının naaşları Şehit edilditen bir gün sonra El Galiye köylüleri tarafından gizlice defnedildiler.Hz.Hüseyin'in başı bir tepsinin üzerine konarak zoraki halife ve sözde Müslüman Yezit'in önüne bırakılır.Yezit elindeki asasıyla o Mübarek başın üzerindeki örtüyü kaldırarak Hz.Hüseyin'in başına baktığında ürpertiye korkuya kapılarak Hz Hüseyinin başının derhal kaldırılmasını söyler.Kerbela zulmü satırlara sığmayacak kadar acı ve büyüktür.Kendisine Müslüman diyen Yezit ve yandaşları Hz.Muhammed'in üzerine abasını gerdiği ve bunlar benim Ehlibeytim Al-i abamdır beni seven bunları da sever Ehlibeytimi yani aile bireylerimi semeyen benide sevmemiş olur diye buyurmuştur.Benim Ehl-i Beytime yani aileme kasdedenlere şefaatim olmaz demiştir.Kerbela olayı Muharrem ayında tutulan dokuz günlük Muharrem orucundan sonra muharremin onuncu günü Şiiler,Caferiler,Aleviler Bektaşiler ile bir kısım sunniler tarafından anılmakta ve aşure çorbası dağıtılmaktadır.Bu nasıl bir Müslüman anlayışıdırki biat ettiğin kendi Peygamberinin öz torunlarını eşi benzeri görülmemiş bir zulümle şehit edeceksin ondan sonra da ben Müslümanım diyeceksin.Aynı zamandada zulmederek şehit ettğin masumların dedesi Hz.Muhammedden şefaat bekleyeceksin.Hacca gidenler bilirler gerek Sunni gerekse Şii,Alevi ve Caferi Müslümanlar kutsal topraklarda Yezidin adını ağzına alıp telefuz etmezler.Bu Muharrem gününde Kerbela Şehitlerinin ruhları şadolsun dedeleri Hz.Muhammed inanan tüm Müslümanları şefaatinden mahrum bırakmasın.Kerbela olayında sağ kurtulan ehlibeyt evlatları daha sonra Arap topraklarını terkederek İran Horasan ve Türkmenistandaki Türkmeklerin arasına karışıp bu bölgelere yerleşirler.Bu bölgelere yerleşen Ehlibeyt evlatları daha sonraları Türkmenlerle evlilikler yapmışlardır.İşte seyid, dede denen nesil Türkmenler ile Ehlibeyt evlatları arasında yapılan bu evliliklerden gelen soya denir.Kerbela olayı tarih boyunca mazlumların ahı ve semolü olmuştur.Böylece kerbela zulmü hiç unutulmamıştır ve unutulmayacaktır hep hatırda gönülde saygıyla anılacaktır.Muh.Kay.
Derviş Sevin
(şimdiye kadar 453 posta)
07.01.2010 10:19 (UTC)[alıntı yap]

M E Z H E P L E R

İslamda mezhep olgusu peygamberden sonra ortaya çıkmıştır.Bu ayrışmanın nedeni ise peygamberin ölümünden sonra İslamın ileri gelenleri kendi aralarında düştükleri görüş ayrılığı ve farklı algılamadan kaynaklanmıştır.İslamda ortaya çıkan mezheplerin nedenlerini şu şekilde izah edebiliriz.Mezheplerin ortaya çıkmasının pek çok nedeni olduğu gibi bunların en önemli olanı ise dine dayalı ırkçı görüşlerden kaynaklı mezhepçiliktir.
Kuran insanlar arasında tanrı sevgisi ve saygısı(takva)dışında bir üstünlük tanımadığı gibi Hz Muhammed de ırkçılık davası güdenler bizden değildir dediği halde özellikle 644-656 tarihleri arasında geçen Halife Osman döneminin sonlarına doğru kureyş kabilesinin iki kolu olan Emeviler ile Haşimiler arasında Müslümanlıktan önce de varolan kabilecilik çekişmesi ve buna bağlı siyasi anlaşmazlık yeniden ortaya çıkmış oldu.Hz.Ali nin Emeviler tarafından şehit edilmesi ve Ardından İslamı siyasallaştırarak Hz.Muhammed'in torunlarını (Hz.Ali nin çocuklarını Kerbela da şehit ettikten sonra Emevi saltanatını kuran Yezit bin Muaviye İslamdaki ayrışmanın derinleşmesinin temel neden oldu.
Kerbela olayı islamda işlenmiş en acı en derin ve trajik olaylardan biridir.Kerbela vakasından sonra Müslümanlar arasında derin görüş ayrılıkları oluşmaya başladı.Örneğin yezit yanlısı olmak yada ehlibeyt yanlısı olmak veya Haşimiler yada Emevilerden taraf olmak gibi daha sonra sunni şii ayrışması derken mezhepler ve farklı anlayışlar ortaya çıkmış oldu.Müslümanlar arasındaki bu ayrışma ve çekişmeler nedeniyle ortaya çıkan mezheplerin siyasi olduğu yadırganmamalıdır.
Geçmişte mezheplere dayalı devlet idareleri olmuştur.İlk olarak Yezit islamı şiyasallaştırarak Emevi saltanatını kurmuş ve bu süreç günümüze kadar gelmiştir.Bu örneklere günümüzde raslamak mümkündür.Örneğin İran İslam Cumhuriyeti Şii mezhebinin din anlayışı kurallarıyla yönetilmektedir.Suudi Arabistan Krallığı ise sunni vahabilik anlayışıyla idare edilmektedir.Başka İslam ülkelerinde de benzeri uygulamalar mevcuttur.Bu gibi yönetim biçimlerinde dinsel ırkçılığın etkisi bulunmaktadır.Müslümanlar arasındaki siyasallaşma Hz.Muhamed'in 632 de vefat etmesinden sonra başlamıştır.Peygamberin vefatından hemen sonra Halifelik makamı üzerinde yapılan tartışma ve çekişmeler İslamda siyasi olguyu getirmiş oldu.
Halifelik tartışmasıyla birlikte devam eden süreç içerisinde Kerbela faciası da dahil bu temel sorunlarla birlikte Müslümanlar Şii ve Sunni lik gibi iki ana mezhebe ayrılmış oldular.Bu iki büyük mezhebin içerisinde bir çok mezhep oluşmuş ancak bu mezheplerden bazıları bu büyük mezheplerin içerisinde eriyip gitmelerine karşılık bazı mezheplerin günümüze kadar geldiklerini görmekteyiz.Bu mezhepler Şiilik,Hanefilik,Şafiilik,Malikilik ve Caferi Mezhepleridir.
Müslümanların diğer büyük dinlere komşu olmaları nedeniyle bazı insanlar Müslüman olsalar dahi eski dinlerinden edindikleri alışkanlık gelenek ve göreneklerini yaşatma eğiliminin İslam dünyasına girmesi ve buna bağlı olarak insanın güç akıl ve iradesinin sınırı ve sorumluluğu Tanrı karşısındaki durumu ile kuran ayetlerinin farklı yorumlanması gibi nedenlerle İslam dünyasında itikat alanında değişik görüşlerin ortaya çıkmasına ve mezheplerin doğmasına yol açan nedenler olmuştur.
Müslümanlıkta yönetim ve uygulamayı tamamlayan başta Halifelik ve İmamlık olmak üzere bir çok konuda özel dinsel ve siyasal görüşler geliştirilerek bir mezhep kimliğini kazanan ilk hareket Şiilik olmuştur.İlk halifelik dönemiyle birlikte temeli atılan bu dinsel hareket 26 Temmuz 657 Tarihinde Hz.Ali ve Muaviye arasında geçen Sıffın savaşından sonra genişleyerek sürmüştür.Özellikle de Emeviler döneminde Hz Peygamberin torunlarına karşı girişilen siyasal baskı ve haksızlıklarla birlikte hızla gelişerek kökleşti.Şiilik daha sonra kendi içinde bir çok kola ayrıldı.
Yanlızca düşünce ve inanç konularındaki bazı görüş ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan itikadi mezhep Muntelize Mezhebi olmuştur.Muntelize mezhebini benimsemeyen ilk Sunni müslümanlara selefiye denildi.Bu mezhep daha sonra Eşarilik ve Matürüdilik adlarıyla bir birine yakın iki mezhebe ayrıldı.Daha sonra Selefilik,Eşarilik ve Matüdürilik önde gelenleri kendilerini ehli sünnet olarak Şiilik,Cebriye ve Muntelize gibi mezhepler ile bunların kollarını ehli bidat diye adlandırdılar.
Dinin uygulama ibadet ve hukuk yönünü kapsayan Fıkıh mezhepleri arasında Şianın İmamiye ve Zeydiye kollarıyla hariciye Şii İslam mezhebinden sayılırken Hanefilik,Şafiilik,Malikilik,ve Hambelilik Sunni İslam mezhepleri olarak kabul edildiler.Şii ve Sunni mezhepleri henüz yerli yerine oturmamışken Davut bin Ali ibni ebi Leyla Evzai,Süfyün-i Sevri ve İbni Şüfrüme gibi fıkıh ve hadis bilginlerine bağlanan bir çok mezhep ortaya çıkmış oldu.Bu mezheplerden sadece 833 te ölen Davut bin Ali ye bağlanan Zeydiye Mezhebi on birinci Yüz yılda Ündülüslü çok ünlü bir bilgin olan İbni Haz'mın katkısıyla uzun süre yaşatılabildi.Öteki mezhepler ise diğer büyük mezheplerin içinde eridiler.K.(bl.lr.)









Bütün konular: 7
Bütün postalar: 473
Bütün kullanıcılar: 5
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol